Yarasaların geceleri gözükmesi, kan emdiği rivayet edilmesi, bazılarının çok çirkin olması, insanların bu yaratıklardan korkmasına sebep olmuştur.
Genel olarak başlıca iki çeşit yarasa vardır: Böcek yiyenler ve meyve yiyenler. İkinci türler, yarasaların daha çok sayıda oldukları ve daha irileştikleri tropikal bölgelerde bulunur. Böcek yiyenler meyve yiyenlerden genel olarak daha ufak, fakat daha kalabalıktırlar.
Büyüklükleri de değişiktir. Çok iri kanat genişliği 1.5 metreyi bulan yarasalar olduğu gibi arı kuşundan büyük olmayan minik yarasalar da vardır.
Yarasaların besini meyvelerle böceklerden ibaret değildir. Et yiyen, balık avlamaya çıkan, gece açan çiçeklerin özünü çeken yarasalar vardır.
Vampir yarasalar ise, kuşlarla başka hayvanların toplardamarlarından çektikleri kanla yaşarlar. Hepsi de su içen hayvanlardır. Düzenli olarak su içerler. Fakat kediler gibi durup suyu yalayarak değil, kırlangıçlar gibi suyun yüzeyine dokunarak kanat çırparken su damlacıklarını yutarlar.
DOĞAL RADAR SİSTEMİ
Yarasalar ses dalgalarına karşı anormal derecede hassastırlar. Bu kabiliyetleri, karanlıkta tıpkı gün ışığındaki kuşlar gibi falsosuz uçmalarına imkân verir. İnsanoğlu daha mağaralarda yaşarken, yarasalar doğal bir «radar» sisteminin sahibiydiler. Uçar yarasanın ağzı açıktır. Bir yandan kanat çırparken, devamlı olarak, insan kulağının duyamayacağı kadar yüksek frekanslı sesler çıkarırlar. Etraftaki cisimler, bu sürekli ses dalgalarını yarasaya geri yansıtırlar. Yarasa da hayret verici ses değerlendirme kabiliyetinin sayesinde, duran, yahut hareket halinde olan bu cisimlerle arasındaki uzaklığı ayarlayabilir.
Bir ansiklopedi yazarı, bir gün Batı Hint Adalarındaki küçük ve karanlık bir mağarada birkaç yüz baştan müteşekkil bir yarasa kolonisini rahatsız etmesi yüzünden enteresan bir duruma şahit olmuştu. Yarasaların hepsi derhal havalanarak dört bir yönden kanat çırpmaya başlamışlardı, fakat hiç biri adama çarpmamıştı. Görünürde karmakarışık olan ve kaynaşma halindeki bu kitlenin gerçekteki düzeni şaşılacak şeydi. Bundan da anlaşıldığına göre, her yarasa kendi çıkardığı sesleri tanıyabiliyor ve bunları başkasınınkilerle karıştırmıyordu.
BURUNLARININ ÜZERİNDEKİ GARİP ÇIKINTI
«Yaprak burunlu yarasa» denilen bazı yarasaların burun ile dudaklarının üzerinde deri ve kastan yapılma bir çıkıntı vardır. Bu çıkıntı, çeşitli türlerde birbirinden farklıdır. Bazı yarasa türlerinde bu çıkıntı hemen hemen belirsizken, bazılarında uzun ve mızrak biçiminde olup burunlarının tam ucunda dikey olarak yukarı sivrilir.
Bu çıkıntının rolü iyice anlaşılamamıştır. Belki de uçan böceklerin sebep oldukları hava titreşimlerini alan bir nevi anten vazifesi görür. En çok meyve yiyenlerle bazı böcekçil türlerde çok gelişmiş durumdadır. Yarasalardan çoğunun, ayrıca kulak deliğinin önünde yerleşmiş mızrak biçiminde bir kanatları vardır. Bunun da yarasaların sesleri tanımasına yardım ettiği sanılmaktadır.
YARASALAR NEREDE YAŞAR?
Yarasalar yuva kurmaya girişmezler bile. Genel olarak belli bir tünek yerleri vardır. Burası ise, bir mağara, kayaların arasındaki bir oyuk, bir ağaç kovuğu, yahut gölgeli bir ağaç dibi, karanlık veya loş bir köşedir. Evlerden de bu bakımdan faydalanmaktan çekinmezler. Yalnız Tropikal Amerika’da palmiye yapraklarının yanlarını katlayarak küçük bir çadır yapan bir yarasa vardır. Yarasalar ayaklarıyla bir yere tutunarak baş aşağı uyurlar.
Bu hayvanların hareket halinde oldukları zaman gece saatleridir. Fakat yarasaların gün ışığında bir şey görmedikleri doğru değildir. Ansiklopedi yazarı, bir öğle vakti bir ağacın gövdesine tutunmuş olan bir «Kenya yarasası» nı yakalamaya çalışmış , fakat hayvan gövdenin etrafında kâh yavaş, kâh hızlı dolanarak, yazarın onu yakalamak için giriştiği manevraları neticesiz bırakmıştı
YARASALAR ARASINDA AİLE HAYATI
Genel olarak memeliler, çiftleşme mevsiminde bir flört devresi geçirirler. Toplu yaşayan hayvanlarda ise, erkek genellikle etrafına, dişilerden oluşan bir harem toplar. Fakat yarasalarda böyle bir durum söz konusu değildir. Tabiat bilginlerinin gözlemleri, bu garip hayvanların arasında çiftlerin inzivaya çekilmediklerini, erkeklerin de harem sahibi olmadıklarını göstermiştir. Yarasalarda serbest aşk hâkimdir. Her iki cinsin de birkaç eşi olabilir.
Yarasaların çoğu yılda yalnız bir kere çiftleşirler. Tropikal ülkelerde bu çiftleşme ilkbahar başlarında ise de, ağustos ve eylülde çiftleşenler de vardır. Bu sonuncular belki de yılda iki kere yavrularlar. Ilımlı kuşaklarda çiftleşme mevsimi sonbaharda ise de, embriyon ilkbahardan evvel gelişmez.
ANNELER VE YAVRULARI
Anne yarasa genellikle bir tek yavru dünyaya getirir, fakat ikiz doğuran tek tük birkaç tür de vardır. Göç eden yarasaların bir, ikisi de dört kadar yavru yavrulayabilir. Dişi kolonilerinin üyeleri yavrularını aşağı yukarı aynı zamanda, çiftleşmeden 110 gün sonra dünyaya getirirler.
Yavru yarasalar minik, çıplak ve kör iseler de, vücutları ve kanatları hemen hemen gelişmiş durumdadır. Yavru gözlerini beş ilâ dokuz günlükken açar. Hayata gözlerini açtığı andan itibaren uçmanın ne demek olduğunu bilir. Annesi ilk on üç gün süresince onu her gittiği yere taşır. Baş aşağı tünediği zaman, yavru da onun memesine asılır anne ise kanatlarını ona destek yapar.
Dişi yarasa şefkatli bir annedir. Bir anne yarasanın yavrusuna olan sevgisine misal olarak aşağıdaki hikâye anlatılmaktadır:
«Bir erkek çocuk bir yavru yarasa yakalamış ve onu evine götürmüştü. Aynı gün akşama doğru yarasasını elinde tutarak müzeye gidiyordu. Minik hayvanı yakaladığı yerden geçtiği sırada, birdenbire anne yarasa belirdi ve çocuğun etrafında dört dönmeye başladı. Sonunda oğlanın göğsüne kondu. Böylece hem anne, hem de annesine yapışan yavru, çocukla birlikte müzeye gittiler.»
Yarasaların ana şefkatinden bahseden buna benzer daha bir sürü hikâye vardır.
İki haftalık olan yavru yarasa, annesi tarafından her yere taşınmayacak kadar ağırlaşmış olur. Artık baş aşağı asılı olarak bırakılabilir. Aradan birkaç gün geçmeden yavru yarasa, hayatta kalabilmek için bilmesi gereken bütün numaraları ve uçuş manevralarını öğrenmiş olarak havalanır.